Üstün ve özel yetenekli çocukların, yetenek gelişimleri için özel eğitime ve etkinliklere ihtiyaç duyduklarını ifade eden uzmanlar, erken yaşta fark edilip yönlendirildiklerinde gelişimlerinin düzenlenebildiğini belirtiyor. Yeteneğin genetik olarak çocukta oluşsa da çevre aracılığıyla geliştiğini ve potansiyelin ortaya çıktığını kaydeden uzmanlar, bu çocukların etiketlenmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Uzmanlar, “Onun da tıpkı diğerleri gibi bir ‘çocuk’ olduğu unutulmamalıdır. Bazı aileler üstün/özel yetenekli çocuğu bir övünç kaynağı gibi görmekte, aile ve arkadaş çevresinde bu etiketi vurgulamaktadır. Etiketlemekten kaçınılmalıdır ki çocuğun farklı şekillerde olumsuz etkilenmesine sebep olunmasın.” diye konuştu.
Üsküdar Üniversitesi Çocuk Gelişimi Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, üstün yetenekli çocuklara yaklaşıma ilişkin değerlendirmede bulundu.
“Üstün yetenekli çocuk” kavramının çeşitli tanımları bulunuyor
Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, yeteneğin “kişinin bir şeyi anlama ve yapabilme kapasitesi” olarak tanımlandığını belirterek “Üstün yetenekli çocuk denince Millî Eğitim Bakanlığı kaynaklarını incelediğimizde üstün zekâlı çocuk, özel yetenekli çocuk ve üstün özel yetenekli çocuk gibi birbirine yakın ama nüsansları olan tanımlamalar karşımıza çıkar. Çeşitli ölçeklerde zekâ bölümü sürekli 130 ve daha yukarı çıkan, bir işe başladıkları zaman asla vazgeçmeyen ve kendi yaşıtları arasından rastgele seçilmiş bir kümenin yüzde 98’inden üstün olan çocuklar, üstün zekâlı çocuklar olarak tanımlanmaktadır.” dedi. Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, bir ya da birden çok yetenek alanında ya da zekâ özelliğinde akranlarından çok üstün performans gösteren veya gizli güce sahip olan ve diğer alanlarda ortalama düzeye sahip olan çocukların “özel yetenekli çocuk” olarak tanımlandığını söyledi. Özkan, “Belirli bir alanda yaşıtlarına göre olağanüstü yetenek veya başarı gösteren, diğer alanlarda ortalama yetenek gösteren ya da dil becerilerinde üstün iken diğer alanlarda ortalama yeteneğe sahip olan çocuklar ise üstün özel yetenekli çocuk olarak tanımlanmaktadır.” diye konuştu.
Kimi çocuklar kendini saklıyor
Ülkemizde genellikle rehberlik ve araştırma merkezlerince yapılan ölçümlerin dikkate alındığını ifade eden Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, “Kimi çocuk, kendi düzeyini açıkça göstermektedir; sahip olduğu zekâ ya da yetenek düzeyi akranlarından çok çok üstünse/özelse bu çocuğun üstün zekâlı veya üstün/özel yetenekli olup olmadığını belirlemeye gerek kalmaz. Kimi çocuk ise çeşitli sebeplerle kendini saklar; böylesi bir durumda dikkatli değerlendirmeler önem kazanır.” dedi.
Okula gitmeden okumayı öğreniyorlar
Üstün/özel yetenekli çocukların neredeyse yarısının okula gitmeden okumayı öğrenip araştırmaya, problem çözmeye, sorgulamaya erken yaşta başladığını, böylece kendini gösterdiğini kaydeden Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, “Akranlarından farklılığı bu kadar belirgin olmayan ya da ortalamanın biraz üstünde yetenek gösteren çocuklar için dikkatli değerlendirmeler gerekmektedir. Bu noktada ‘çocuk gelişim profilleri’; tüm sosyoekonomik düzeydeki üstün ve özel çocukların tanılanmasında en sağlıklı olanı kabul edilmektedir. Çeşitli ölçekler kullanılarak çocuğun bilişsel, duyuşsal, devinimsel, duygusal gelişim alanlarındaki performansının profilleri çıkarılır.” dedi.
Erken yaşta yönlendirilmeleri önemli
Üstün ve özel yetenekli çocukların, yetenek gelişimleri için özel eğitime ve etkinliklere ihtiyaç duyduklarını ifade eden Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, “Erken yaşta fark edilip yönlendirildiklerinde gelişimleri düzenlenebilmektedir. Kendi hâllerine bırakıldıkları zaman, kendilerini gerçekleştirme fırsatını bulamadıklarında üstün yetenekleri körelebilir ya da hem kendileri için hem de çevreleri için zarar verici olabilir.” uyarısında bulundu.
Yetenek, çevre aracılığıyla gelişiyor
Üstün ve özel yetenekli çocukların tıpkı her çocuk gibi güvenli ve sevgi dolu bir aile ortamında tüm gereksinimlerinin karşılanmasının önemli olduğunu vurgulayan Özkan, “Yetenek, genetik olarak çocukta oluşsa da çevre aracılığıyla gelişmekte ve potansiyel ortaya çıkmaktadır. Aile ve aile çevresi, arkadaş grupları ve toplumsal deneyimler, çocuğun yeteneklerinin gelişmesinde ve pekişmesinde çok önemlidir. Eğer farklı ve ayrıcalıklı özelliklerle donanımlı olarak dünyaya gelen bu çocuklar, her yaşta gelişimlerine uygun ortam bulmuşlarda bu özelliklerini gösterirler, uygun olmayan ortamlar bu özelliklerinin görülmesini veya meydana çıkmasını engeller.” diye konuştu.
Yanlış tutumla yaklaşılmamalıdır
Bu çocuklara yaklaşımın önemli olduğunu da belirten Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, “Üstün veya özel yetenekliliğin bireysel bir özellik olduğu unutulmamalı ve asla üstün veya özel yetenekli oldukları için değerli oldukları gibi yanlış bir tutumla yaklaşılmamalıdır. Her şeyden önce bir birey oldukları, bir çocuk oldukları hatırlanmalı ve onlara da tıpkı diğer çocuklara olduğu gibi bireysel farklılıkların olabileceği hissi verilmelidir. Başarılı oldukları veya olacakları için değil, bir birey olarak her durum ve şartta onlara değer verildiği hissettirilmelidir. Tabii ki özellikle ebeveynleri ve yakın çevresince fikirlerinin dinlendiği, fikirlerine önem verildiği hissi, üstün/özel yetenekli çocukların duygusal gelişimleri kadar zihin gelişimleri açısından da önemlidir. İhtiyaç duyduklarında yönlendirme yerine rehberlik yapılarak, gelişimlerini olumlu yönde destekleme fırsatı değerlendirilmelidir.” uyarısında bulundu.
Sürekli başarılı ve en iyi olma kaygısı yaşayabilirler
“Çevresindeki insanların üstün ve özel yetenekliliğe gösterdiği tepkiler, çocukların kendileri ile ilgili hissettikleriyle birleşerek duygusal açıdan yıpranmalarına neden olabilmektedir” uyarısında bulunan Özkan, “Kimi zaman ebeveynleri tarafından sevilmemelerinin / azarlanmalarının / hoş karşılanmamalarının nedeni olarak yetenekli ve zeki olmalarını görebilirler. Sürekli başarılı ve en iyi olma kaygısıyla huzursuzluk ve güvensizlik içinde kalabilirler. Yetenekli olduğu alanların dışında da ihtiyaçları olduğunun bilinmesine muhtaçtırlar. Her çocuk gibi hareket edebilmeye ve oyunun hayatlarının bir parçası olmasına; yeteneklerinin geliştirilmesi için verilecek eğitimin yanında kendilerine uygun imkânların sağlanmasına ihtiyaçları vardır.” diye konuştu.
Bağımsız bir birey olarak kabul edilmek istiyorlar
Bu çocukların yönlendirilmekten hoşlanmadıklarını kaydeden Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, “Kendilerine verilen direktiflere göre hareket etmemek için istenmeyen tepkiler verebilirler. Hatta zekâ ve yeteneğinden bağımsız olarak bir birey olarak kabul edildiğini ve sevildiğini hissetmezse/düşünmezse bilerek yeteneklerini ve zekâlarını saklayabilir, yetişkinleri yanıltabilirler. Yeteneklerinin ve özelliklerinin yöneticisi kendileri olmak isterler. Zaman baskısı altında çalışmaktan hoşlanmazlar. Kendilerini geliştirebilecekleri, yeteneklerini sergileyebilecekleri, farklılıklarını ortaya koyabilecekleri ortamlara ve istediği zaman yardım ve destek alabileceği bir rehberliğe ihtiyaç duyarlar.” diye konuştu.
Aileler bu tavsiyelere dikkat!
Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, bu çocuklara doğru yaklaşım konusunda ailelere tavsiyede bulunarak “Öncelikle onun da tıpkı diğerleri gibi bir ‘çocuk’ olduğu unutulmamalıdır. Bazı aileler üstün/özel yetenekli çocuğu bir övünç kaynağı gibi görmekte, aile ve arkadaş çevresinde bu etiketi vurgulamaktadır. Etiketlemekten kaçınılmalıdır ki çocuğun farklı şekillerde olumsuz etkilenmesine sebep olunmasın.” diye konuştu.
Abartılmamalı ve hep ön planda tutulmamalı
Üstün ve özel yetenekli çocukların özellikle merakını tatmin etmek için dokunmaya, nesneleri araştırmaya karşı konulamaz bir yatkınlıkları olduğunu belirten Özkan, bu noktada ailelerin üstün veya özel yetenekli çocuklarının potansiyellerini geliştirirken onların bu ve buna benzer özelliklerine ket vurmamaları gerektiğini kaydetti.
Aile bireylerinin hepsinin üstün/özel yetenekli çocuğa ilgi, sevgi ve saygı göstermesi ve huzurlu bir aile ortamının önemine işaret eden Elif Konar Özkan, “Çocuğun üstün/özel yeteneklerini abartmak, onu hep ön planda tutmak, sürekli onlardan bahsetmek, onlardan üst düzeyde beklenti içinde olmak diğer çocukların onlara karşı düşmanlık, kıskançlık gibi olumsuz duygular geliştirmelerine dolayısıyla dışlanmalarına neden olabilir. Aile ortamında kardeşler veya akrabalar/arkadaşlar arası kıskançlık doğmasına neden olacak konuşma ve davranışlardan kaçınılması gerekir.” uyarısında bulundu.
Arkadaşlık kurmaları önemli
Çocuğun ailenin dışında kendisine örnek alabileceği rehberler/mentorlar ile kuracağı ilişkilerin teşvik edilmesi gerektiğini kaydeden Öğretim Görevlisi Elif Konar Özkan, “Ayrıca diğer üstün ve özel yeteneklilerle arkadaşlık ve iletişim kurmasına olanak sağlanmalıdır. Çocuğun hayallerinin, ‘normallere’ ‘garip’ gelebilen düşüncelerinin, alışılmamış sorularının kabul edilemez olduğunu hissettirmemek ve cesaret kırıcı konuşma ve davranışlardan kaçınmak gerekir. Aile bireylerinin ona özel zaman ayırarak düşüncelerini/hayallerini dinlemesi ve kendi düşüncelerini onunla paylaşması ayrıca daha iyi olan düşüncelerini, bilgilerini ve hayallerini takdir etmesi önemlidir. Ona güvenildiği, konuşma ve davranışlarla gösterilmelidir. Kendini yalnız, uzak, erişilmez, anlaşılmaz, garip hissetmesini sağlayacak konuşma ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Onun bireysel farklılıklarının bilincinde ama bu farklılıkların onu aile ve toplum dışına itmesine izin vermeden yol gösterici olunmalıdır.” diye konuştu.
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı
Bağımsız, yeni nesil, tarafsız haber ve haberciliğin en üst noktasında yer alan habergezgini.com ile Türkiye’nin ve dünyanın gündemini takip edebilirsiniz.