1. Haberler
  2. Sağlık
  3. Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ciddi empati erozyonu var…”

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Ciddi empati erozyonu var…”

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üsküdar Üniversitesi İnsan Hakları Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İHAMER) ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından düzenlenen ‘Gelecek Nesiller Açısından Çevre Hakkı’ Paneli’nde çevre sorunları farklı açılardan ele alındı. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof Dr. Nevzat Tarhan, afet ve sellerin artması, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri gibi sorunların adalet-menfaat terazisinin bozulmasıyla ilgili olduğunu söyledi. Prof. Dr. Tarhan, “Menfaat terazisi ağır bastığı zaman adalet bozuluyor. Çünkü güçlü olan daha çok alan kazanıyor, narsist olan daha çok kendi alanını büyütüyor.” dedi. Şu anda ciddi bir empati erozyonu olduğunu, insanoğlunun hiç ötekini düşünmeyip sadece kendi çıkarını düşündüğüne dikkat çeken Tarhan “Belki şu anda fark etmeyeceğiz ama doğayı yok ettiğimiz zaman aslında çocuklarımıza ve torunlarımıza zarar vermiş olacağız. Doğanın, hayvanların ve insanların da hakları var. Güçlü olanın zayıf olanı ezme felsefesi bütün bu hakları yok ediyor. Çevreciliğin en büyük düşmanı aslında bu.” dedi.

 

Üsküdar Üniversitesi İnsan Hakları Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İHAMER) ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından düzenlenen ‘Gelecek Nesiller Açısından Çevre Hakkı’ Paneli, pandemi tedbirleri nedeniyle çevrimiçi gerçekleştirildi.

 

Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı: “İnsanın sağlıklı bir ekosistemde yaşama hakkı var”

 

Panelin moderatörlüğünü yapan İnsan Hakları Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (İHAMER) Müdürü, Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, günümüzde tüm dünyayı etkileyecek boyutlara ulaşabilen ve küresel bir nitelik taşıyan çevre sorunlarının doğal sonucu olarak bozulan ekolojik dengenin, insan ve diğer canlıların yaşamlarını çok ciddi boyutlarda tehdit ettiğini söyledi. Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Oysa sağlıklı bir ekosistemde yaşama hakkının aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 100’den fazla devlet tarafından anayasal ya da hukuksal olarak bir hak olarak tanımlandığını söyleyebiliriz. Çevre hakkı, bütünün içinde en temel insan hakkı olan yaşam hakkının, insan olmanın bir uzantısı ve insanın maddi – manevi varlığının geliştirme hakkı ile de yakından bağlantılıdır.” dedi.

 

Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı: “Çevre sorunları ancak dayanışma ile çözülebilir”

 

Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı, “Çevre sorunları ile etkilerinin özellikle günümüzde artması neticesinde yeni düzenlenmiş ve çerçevesi genişletilmiş bir hak olan çevre hakkı ve daha yaşanılır bir dünya için tüm insan toplulukları hep beraber dayanışarak elimizden geleni yapmamız gerektiğini artık günümüzde artan çevre sorunları bağlamında çok iyi anlıyoruz. Çünkü çevre sorunları ancak tüm insanlar yanyana geldiği ve dayanıştığı takdirde çözülebilir. Diğer türlü tek tek insanların veya ülkelerin bu büyüklükteki sorunun üstesinden gelme imkanları maalesef yoktur. Çevre hakkı, bugünkü nesilleri olduğu kadar hatta daha fazla gelecek kuşakları ilgilendiriyor. Bu nedenle çevre hakkının yararlanıcıları arasında gelecek nesiller de önemli bir yere sahiptir.” diye konuştu. 

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Küresel İyi Oluş Manifestosu’nda çevresel tahribata yer verdik”

 

Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan ise Üsküdar Üniversitesi olarak pandemi sonrası için “Küresel İyi Oluş Manifestosu” yayınladıklarını söyledi. Manifestoyu İngilizce’ye çevirip dünyada 500’ün üzerinde üniversiteye resmi olarak gönderdiklerini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Manifesto neticesinde olumlu dönüşler de aldık. Manifestoda işlediğimiz konulardan birisinde de insanın aç gözlüğü neticesinde doğaya ve çevreye verdiği tahribattan, doğanın insanlıktan intikam almakta olduğundan bahsettik. Manifestoda geleceğimizin ve güzel mavi gezegenimizin daha barışçıl, daha sürdürülebilir, daha adil ve yaşanılabilir olması gerektiğinin altını çizdik. Mavi gezegenimiz ciddi şekilde sinyaller veriyor. İnsanlar evden çıkmadığında ozondaki delik bile küçülmüştü.” dedi.

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “İnsan doğaya hoyratça davranan bir misafir”

 

İnsanın doğanın bir ürünü değil, doğaya hoyratça davranan bencil bir misafir olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “İnsan çevreye zulüm ediyor. Çevre ile insanın rekabetinin kapısını açan da maalesef İngiliz Felsefeci Francis Bacon’dur. Bacon, ‘doğayla insan rekabet halindedir, doğanın üzerine gidelim, bu çevreyi yok etmek değildir, insan üstün varlıktır ve çevreye hâkim olma hakkımız var’ diyerek çevre ile ilgili gelenekleri alt üst etmiş. Kızılderililerden ve dini öğretilerden duyduğumuz ‘doğaya saygı’ öğretilerinin de üstün insanın ortaya çıkmasını engellediğini ifade ederek rekabeti teşvik etti. Son derece insan merkezli bir yaşam felsefesi sorunu oluşturdu. İnsan merkezli yaşam felsefesi, doğayı tahribata uğrattı.” dedi.

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Doğayı yok ederek aslında torunlarımıza zarar veriyoruz”

 

“Doğa, orta ve uzun vadede bizim hayat parçamızdır.” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sözlerine şöyle devam etti: 

“Belki şu anda fark etmeyeceğiz ama doğayı yok ettiğimiz zaman aslında çocuklarımıza ve torunlarımıza zarar vermiş olacağız. Bilim, tahmin edilebilirlik öğretisidir. Bilim, tahmin edilebilirliği ortaya çıkaracak. Politika belirleyenler de buna göre sorumluluklarını alacaklar. Ancak politika belirleyenler ‘bir sonraki seçimi nasıl kazanırım?’ diye düşünüyor. Küresel olarak ‘orta ve uzun vadeli sonuçlar beni ilgilendirmez’ diye düşünen bir siyasi dinamik var. Bu dinamik nedeniyle bir doyumsuzluk, rekabet, yarışmacılık ve acımasızlık var. Adalet kalmadı, doğayla ilişkimiz adil değil. Kendimizle, sosyal çevre ve aile ile ilişkimiz de adil değil. Doğanın, hayvanların ve insanların da hakları var. Güçlü olanın zayıf olanı ezme felsefesi bütün bu hakları yok ediyor. Çevreciliğin en büyük düşmanı aslında bu zihinsel dönüşümdür.”

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Adalet-menfaat terazisi bozuldu”

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ‘Doğaya karşı saldırgan politikamızı göz önüne almamız ve 50-100 yıl sonrasını öngören çalışmalar yapmamız gerekiyor.’ dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: 

“Doğada afetlerin ve sellerin artması, küresel ısınmanın ve iklim değişikliklerinin ön plana çıkması dünyadaki adalet ve menfaat terazisinin dengelerinin bozulması ile ilgilidir. Menfaat terazisi ağır bastığı zaman adalet bozuluyor. Çünkü güçlü olan daha çok alan kazanıyor, narsist olan daha çok kendi alanını büyütüyor. Narsist hücre ile narsist insan birbirine çok benzer. Narsist hücre, kanser hücresidir. Kanser hücresinde sorumsuzluk, sınırsızlık ve büyüme arzusu vardır. Büyüme arzusu ile yanındaki hücreleri yutarak devamlı çoğalmak ister. Kendi içine gelen damarlara özel hormon salgılatıp damarları genişletir, daha çok oksijen ve glikoz tüketir. 3 mm’yi geçen bir kanser dokusu, ölçülebildiği için erken teşhiste kullanılabiliyor. İnsan da şu anda doğayı acımasızca kullanıyor. Şu anda ciddi bir empati erozyonu var. İnsanoğlu hiç ötekini düşünmüyor, sadece kendi çıkarını düşünüyor. Böyle bir insan tipi ortaya çıktı.”

 

Prof. Dr. Nevzat Tarhan: “Doğadaki canlılarla empati kurulmalı”

 

Covid-19 pandemisinden sonra dünyanın narsisizm pandemisine doğru ilerlediğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bencilliğin olduğu yerde de huzur olmaz. Şu anda tüketim çılgınlığı ve bencillik, bu çağın hastalığıdır. Bu ikisi de doğaya zarar veriyor. İkisinin arkasında da zihinsel dönüşüm, yanlış yaşam felsefesi var. İnsan psikolojisi ile ilgilenen biri olarak çevrenin bu boyutunu önemsememiz gerektiğini düşünüyorum. Zihinsel dönüşüm olumlu yönde düzelmezse küresel olarak söylenenleri kimse sahiplenmeyecek. Önce zihinsel, sonra sosyal ardından ekonomik ve siyasal dönüşüm geliyor. Çevre hakkını konuşurken muhakkak doğadaki diğer canlılara da empati yapabilmemiz gerekiyor. Bu konuda çevre kültürü ve bilinci oluşturmamız gerektiğini özellikle vurgulamakta fayda var.” diyerek sözlerini tamamladı.

 

TİHEK İkinci Başkanı Alişan Tiryaki: “Çevresel değerlere sahip çıkmak ahlaki bir ödev”

 

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) İkinci Başkanı Alişan Tiryaki, çevreye sahip çıkmanın önemine işaret ederek 1983 yılında yürürlüğe giren Çevre Kanunu’nun uygulamasında ortaya çıkan eksikliklere değindi. Alişan Tiryaki, “Gelecek nesiller adına çevresel değerlere sahip çıkılması ahlaki bir ödev olmanın yanı sıra insanlığın ortak mirası olması sebebiyle küresel düzeyde bir dayanışmaya ihtiyaç var.” dedi.

 

Prof. Dr. İbrahim Özdemir: “Gelecek nesillere karşı sorumluluklarımız var”

 

Üsküdar Üniversitesi Felsefe Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Özdemir ise gelecek nesiller açısından çevre hakları çerçevesinde değerlendirmelerde bulundu. “Çevre Hakkı Bağlamında Gelecek Nesiller Önünde Ahlaki Sorumluluğumuz Var mı?” başlıklı konuşmasında Özdemir, çevre sorunlarının sosyolojik, psikolojik, teolojik bir çok boyutu olduğunu belirterek çevreyle ilgili bütün kanunlar ve bütün kurumların çevreci hareketin hükümetlere karşı politikaların eleştirisiyle oluştuğunu ifade etti. Özdemir, müsilaj başta olmak üzere çevre kirliliğine değinerek asıl sorunun gelecek nesillere bırakacak bir çevre olup olmadığını belirterek “Burada soru şu: Bizim çocuklarımız 2050’de 2060’ta 2070’te bizi nasıl hatırlayacak ve nasıl anacak? Bizi minnetle mi, şükranla mı anacaklar? ‘Dedelerime çok teşekkür ediyorum. İçinde balıkların olduğu tertemiz denizler nehirler göller ormanlar bıraktı’ diyebilecekler mi yoksa çocuklarımız hava kirliliğinden dolayı maskeyle mi gezecekler? Çocuklarımız şu anda bile derelerden su içemez hale geldi. Onun için bizim bir karar vermemiz lazım. Bu ahlaki bir karar. Bizim gelecek nesillere karşı sorumluluklarımız var. Onlara temiz bir hava, su , deniz ve nehir bırakma gibi bir sorumluluğumuz var.” diye konuştu.

 

Öğr. Gör. Orse Demirel: “Çevre hakkı demokrasi ve katılımla hayata geçen bir dayanışma hakkıdır”

 

Üsküdar Üniversitesi Sosyal Güvenlik Bölüm Başkanı Öğr. Gör. Orse Demirel, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Çevre Hakkı” başlıklı sunumunda çevre hakkının insan hakları kavramı içerisinde kurumsallık kazanan bir hak olduğunu söyledi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin çevre hakkı yaklaşımından örnekler sunan Demirel, “Çevre hakkı demokrasi ve katılımla hayata geçen bir dayanışma hakkıdır. Doğayı ve onunla beraber tüm insanlığı yok etme pahasına gerçekleşen sınırsız büyüme ve tüğketim felsefesi yerini çevreyi kalkınmanın hem kaynağı hem de sınırı olarak gören bir kültür ve anlayışa bıraktığında demokrasi bilincinin ve çevre hakkının temelleneceği zemin de oluşmuş olacaktır.” dedi.

 

Öğr. Gör. İnci Karakaş: “Çevreye verilen zarar aynı zamanda insan haklarına karşı işlenmiş bir suçtur”

 

Üsküdar Üniversitesi Çevre Sağlığı Program Başkanı Öğr. Gör. İnci Karakaş ise “Çevre ve İnsan Hakları İlişkisi” başlıklı sunumunda çevre bilinci, çevre bilincinin oluşması için yapılması gerekenler, çevre kirliliği, çevre ve insan hakları ilişkisi bağlamında değerlendirmelerde bulundu. Karakaş, “Çevreye verilen her zarar aynı zamanda insan haklarına karşı işlenmiş bir suçtur. Bu nedenle çevre kirliliğinin minimize edilmesi, toplumsal bir sorumluluğun yanı sıra insan haklarının güvence altına alınabilmesi için gerekli olan yasal bir zorunluluk haline gelmelidir.” dedi.

 

Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi Sibel Yıldırım ise çevre aktivisti olarak çeşitli sosyal sorumluluk çalışmalarında görev aldığını belirterek yer aldığı çalışmalardan bahsetti. Panel, ÜÜ Youtube resmi hesabından canlı olarak da yayımlandı.

Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir