Categories: Sanat

Emre Yavuz Söyleşi

Très Franc” albümüyle Maurice Ravel’in eserlerine yeni bir soluk getiren sanatçının düşünce dünyasına ve klasik müzik yolculuğuna dair içten cevaplarını sizlerle paylaşıyoruz. Müziğe, emeğe ve üretime dair ilham verici bu söyleşi sizlerle.

  1. Son albümünüz Très Franc” ile Maurice Ravelin eserlerini yorumladınız. Bu proje nasıl ortaya çıktı, sizi onun eserlerine çeken ne oldu?

Dalgaların çağrısını dinledim ve şu an buradayım. Hep gizli kalmış bir tutkuydu benim için Ravel, çocukluğumdan beri hep hayranlık duymuş ama hiç tam olarak eğilmemiştim. Rachmaninoff turnesi ve albümüyle meşgul olduğum zamanlarda İzmir’de bir deniz fenerinden Ege üzerinde gün batımını izlerken içimde Ravel’in müziği çalmaya başlamıştı, o anın kilidini açtığı bir serüven oldu sonrası. Herkesten farklı onun müziği, dünya dışından gelmiş gibi. Öyle icatlar, fikirler arkasına saklanmış öyle derin hisler var ki, insan o müziğin içinde kaybolmak istiyor. Bu ayrıksılığı, Akdenizliliği ve asi kişiliği beni çeken temel unsurlar oldu galiba.

  1. Albüm kaydını Avusturyadaki ünlü Bösendorfer fabrikasında gerçekleştirdiniz. Bu mekânın sizin için önemi neydi?

Burası cennet gibi bir yer. Çok bakımlı durumda yepyeni bir sürü piyano modelinin hazır beklediği, istediğim zaman gidip tam aradığım özelliklere sahip bir piyanoyu seçip kayıt yapabildiğim bir mekân. Rachmaninoff albümünü de orada kaydettiğim için benim için sadece güzel, işime sevgimi kamçılayan anılarımın olduğu bir yer.

  1. Klasik müzik genelde belirli bir kitleye hitap ediyor. Sizca daha geniş bir dinleyiciye ulaşmak için neler yapılabilir? Ya da bu gerekli mi?

Herhangi bir şeyi daha çok kişiye ulaştırma kaygısı genellikle ticari kaygılardan doğar. Elbette güzel olduğuna inandığımız bir şeyi daha çok kişiye ulaştırmak isteyeceğiz ama bu tartışmalar genellikle bunun ticari kısmı üzerinden yapılıyor. Orası benim sorumluluk alanıma girmediği için ancak diğer açıdan cevap verebilirim: müziği sevgiyle ve kaliteli şekilde yaparak. Bir şeyin güzel, anlamlı ve incelikli olması en önemli ve güçlü özelliği.

Emre Yavuz Söyleşi
  1. Yurt dışında sahne almakla Türkiyede konser vermek arasında sizce nasıl farklar var?

Yurt dışında gidip konser verip geliyorsunuz. Ulaşım, konaklama, konserde albüm masası kurulması, her şey neredeyse otomatikman yapılıyor. Türkiye’de ise organizatörlerin bin türlü kaprisiyle ve birtakım koltuklarda oturan geçici bürokratların anlamsız tafralarıyla uğraşırken konser enerjinizin yarısı gidiyor.

Türkiye’de birçok şeyi, her şeye “rağmen” yapabiliyorsanız yapıyorsunuz. Açıkçası bu aralar bu konuda sabrımın sonuna geldiğimi hissediyorum. Kendi enstrümanını çalamayan mevki sahiplerine beni davet etsinler diye artık ricacı olmayacak kadar kendinin ve her şeyin farkında biriyim, onun için bu konuda çabalarım bundan sonra çok daha az olacak.  

  1. Très Franc” albümünüz dinleyiciyle yeni buluştu. Albüm sonrası gelen tepkiler nasıl? Dinleyiciden ya da müzik çevrelerinden sizi özellikle etkileyen bir yorum oldu mu?

Ben albümlerimi gelecek tepkiler veya duyacağım övgüler için yapmıyorum. Zaten piyasaya çıkana kadar yapılabilecek çoğu olumlu/olumsuz eleştiriyi de düşünmüş oluyorum. Yine de bazen çok güzel gözlemler yapıyor dinleyiciler, öyle ki ben bile hiç o açıdan bakmamış olabiliyorum veya benim dışımda kimsenin duymayacağını ve fark etmeyeceğini sandığım şeyler başkaları tarafından net bir şekilde adlandırılabiliyor. Benim için en önemlisi iki albüm arasında gereğinden fazla benzerlik olmamasıydı; yani çalış olarak Ravel albümünün, Rachmaninoff’un devamı olmaması. İkisi tam çağdaş olmalarına rağmen bambaşka dünyaların müzisyenleri ve müzikleri bambaşka dokunuşlar gerektiriyor. Ravel albümünde dinleyicilerin takdir ettiğine en sevindiğim şey, bu farkın ve başkalığın duyulmuş olması.

  1. Klasik müziğe ilgisi olan genç müzisyenlere neler önerirsiniz? Sizin geçtiğiniz yollardan geçmek isteyen biri için en kritik eşik ne olurdu?

Bu iyimser bir tavsiye mi yoksa kötümser mi ben de bilmiyorum ama; elinizde olmayan bir sürü faktörle uğraşacaksınız amacınızın yolunda. Elinizde olan bir faktör var ama: o da kendi potansiyelinizin en fazlasını vermek. Dış faktörler kolay kolay bundan alıkoyamıyor sizi, daha iyi, daha iyi olmak için emek verme insiyatifi sizde olan bir şey. Bunu sağladığınız zaman da başkalarıyla rekabet etmek veya başkalarının önüne geçmek için başka yollara ve kurnazlıklara başvurmanıza, önemli yerlerde tanıdıklarınız olmasına, bir mafyayla bağlantılı olmanıza, bir cemiyet üyesi olmanıza, el ayak öpmenize gerek kalmıyor. Benim tavsiyem ancak böyle bir şey olabilir: “bütün kozlarınızı kendi yetkinliğinize oynayın”.

Kaynak: https://ehaberburada.com/

Recent Posts

Spor Yapıyorum Ama Neden Gelişemiyorum?

Spor salonuna düzenli gidiyorsun, antrenmanlarını aksatmıyorsun, ter döküyorsun… Ama aynaya baktığında veya tartıya çıktığında beklediğin…

4 saat ago

Kriz İletişimi Nedir? Etkili Kriz İletişimi İçin 10 Altın İpucu

Markaların itibarlarının en hassas olduğu ve kamuoyu algısının hızla değişebildiği anlarda devreye giren hayati yönetim…

4 saat ago

Kurumsal Sosyal Sorumluluk Nedir? Etkili Kurumsal Sosyal Sorumluluk İçin 10 Altın Öneri

Modern iş dünyasında, şirketlerin başarısı sadece finansal kârlılıkla değil, aynı zamanda çevreye ve topluma karşı…

14 saat ago

Almanya’da Üniversite Okumak: Kariyerinize Avrupa İmzası Atın

Küreselleşen dünyada akademik bir diploma sahibi olmak artık tek başına yeterli bir kriter sayılmamaktadır. Öğrenciler…

2 gün ago

Kurumsal Kimlik Nedir? Etkili Kurumsal Kimlik İçin 10 Altın İpucu

Bir markanın profesyonelliğini, değerlerini ve pazar nezdindeki ayırt ediciliğini ilk bakışta yansıtan görsel ve sözel…

2 gün ago

Kreatin Kullanmalı mıyım? Saç Döker mi? Ne Zaman Alınmalı?

Kreatin, spor dünyasında tartışmaların merkezi hâline gelen supplementlerden biri… Birçok kişinin spor rutinine başlamadan önce…

2 gün ago